Sinemalarda 2 yıldan beri fragmanları görülen Nefes filminin vizyona gireceği günden beri çok büyük bir beğeni toplayacağı belliydi. Öylede oldu açıkcası. 🙂 Güneydoğuda terörle mücadele eden 40 askerin hikayesini anlatan Nefes filmi gösterime girdiği günden beri herkesin ilgisini çekti ve daha ilk 3 günde 332 bin kişinin izlediği film 2 haftada 814 bine ulaşarak büyük bir başarıyla yol almaya devam ediyor. Nefes’ten yeni bir rekorda IMDB’den geldi. İnternnet’te sinema siteleri arasında en önemli yerde olan imdb.com da Nefes, ‘En İyi Savaş Filmi’ listesinde zirveye oturdu. Levent Semerci’nin yönettiği ‘Nefes’, 10 üzerinden 9 puanla ‘Schindler’in Listesi’ (8.9), ‘Kıyamet’, (8.6) ‘Zafer Yolları’ (8.6) ve ‘Arabistanlı Lawrence’ (8.6) gibi kült savaş filmlerini geride bıraktı. Ayrıca top 250’de 228. sıraya yerleşti. Türk sineması açısından gerçekten önemli bir başarı. Ben filmi daha izleyemesemde şimdi daha da çok merak ettim en kısa zamanda izleyeceğim inşallah 🙂
Filmle ilgili bazı ilginç bilgiler;
– 130 litre sahte kan kullanıldı.
– 140 iş gününde çekildi.
– Tüm oyuncular gerçek isimleriyle oynuyorlar.
-30 Ekim’de Fida Film’den gelen bilgiye göre filmin son izleyici sayısı 1 milyon 215 bin 146.
-Yardımcı oyuncular hariç ana kadro 40 tane oyuncudan oluşuyor.
-800’ün üzerinde yazlık ve kışlık üniforma kullanıldı. O dönemde askeriyenin kullandığı kamuflaj örnekleri bulundu ve aslına uygun kumaşlar tekrar üretildi. Üniformalar bu kumaşlardan dikildi.
-Film dört ayrı mekanda çekildi: Antalya Gömbe Subaşı Yaylası, İstanbul Halkalı, Antalya Tahtalı Dağı ve İzmit.
-78 tane sahte silah kullanıldı. Bunlardan beş-altı tanesi Hong Kong’da aslına uygun olarak üretilen silahlardı. Özel olarak getirtildi.
-100 çiftten fazla postal kullanıldı.
– Makyaj ekibi 148 protez kullandı, çatışma sahnesinde 130 litre sahte kan harcandı.
– İki yılda tamamlanan “Nefes” Güneydoğu’da geçiyor. Ancak oradaki mekanların ve doğa koşullarının benzeri Antalya Tahtalı Dağı’nın zirvesinde yaratıldı. Prefabrik bir karakol binası inşa edildi.
Milliyet’in yapmış olduğu röportajdan dikkatimi çeken bazı bölümleri eklemek istedim..
Çekim yerine, Tahtalı Dağı’na çıkmadan önce biri emekli astsubay üç eğitmenden 50 gün boyunca komando eğitimi aldınız. Üçünüz de askere gitmemişsiniz. İçinizden “Nereye geldik biz?” dediğiniz anlar oldu mu?
İlker Kızmaz: 3 Ekim 2007’de oyuncular otobüslere doluşup Halkalı Ziraat Okulu’na gittik. Otobüsten indik, sıraya girdik. Çarşaf, kamuflaj kıyafeti ve silahlarımız dağıtıldı. Koğuşlardaki ranzalara yerleştik. Cep telefonlarımız toplandı. Gazete ve televizyon yasaktı. Sabah 05.30’da kalkıyorduk. Yatak düzeltme, içtima, mıntıka temizliği, nöbet, spor ve eğitim derken 21.00’de “Yat” emri veriliyordu. 10 gün yıkanmadık, öyle istendi çünkü. Hepimiz koktuğumuz için kimse kimsenin kokusundan rahatsız olmadı. Hiçbirimiz söylenmedik. Askerlerle ilgili bir film çekiyorduk ve orada askerliği öğreniyorduk.
Hakan Bulut: Üsteğmeni oynayan Mete Horozoğlu ve teğmeni canlandıran Barış Bağcı odada kalıyorlardı, biz koğuşta. Aradaki farkı hissettirmek içindi bu. Onlar bizim üstümüzdü. Önce onlar eğitim aldı sonra bize eğitim verdiler.
Serkan Yakan: Orada hepimiz askerlik yaptık. Ameliyatlara girdim, Güneydoğu’da görev yapmış doktorlarla telefonda konuştum. Bir süre sonra doktor asker gibi davranmaya başlamıştım Halkalı’da. Başı ağrıyan, hasta olan benim yanıma geliyordu.
Hakan B.: Bir gün elimi yanlışlıkla jiletle kestim. Serkan “Gel dikiş atayım” dedi. Uzaklaştım oradan! Çekimler bittiğinde birbirimizden ayrılmaya korktuk. Asker arkadaşından çok daha fazlası olmuştuk artık.
İlker K.: Güneydoğu’da görev yapmış askerlerle tanıştırıldık, hikayelerini dinledik. Militarist ve faşizan bir film değil bu. İnsanı anlatıyor, biz de o insanları tanıyabildik.
Hande G.T.: Tuvalet sorunları da yaşadılar. Askere ilk gittiklerinde erkekler tuvalete çıkamazlarmış ya, bizim oyuncular da da öyle oldu.
“Filmde telefonda konuşanların hepsi gerçekten o an anneleriyle, eşleriyle, sevgilileriyle konuşuyordu. Altı aydan beri birbirlerini görmeyenler vardı, gerçekten özlem vardı orada”
Askerlerin anneleriyle, sevgilileriyle, eşleriyle telefonda konuştuğu sahneler çok gerçekçi. Sinema salonunda en çok gözlerin dolduğu sahnelerden biriydi o sahne. Oradaki özlem hissi nasıl bu kadar iyi verildi?
İlker K.: Telefonda konuşanların hepsi gerçekten o an anneleriyle, eşleriyle, sevgilileriyle konuşuyordu.
Altı aydan beri birbirlerini görmeyenler vardı, gerçekten özlem vardı orada. Karşındakine “Seviyorum” demek bile çok daha farklıydı. Daha bir hissederek söyleniyordu.
“Senin filminin bitmesini bekleyemem’ diyerek terk eden sevgililer oldu”
Aranızda gerçekten orada kız arkadaşıyla konuşan var mıydı?
Hakan B.: O zamanki kız arkadaşımla konuştum.
Hande G.T.: Şöyle durumlar da yaşandı, “Senin filminin bitmesini bekleyemem” diyerek de terk eden kadınlar oldu.
İlker K.: Bir arkadaşımız kızı elinden kaçırmamak için döner dönmez evlenmek zorunda kaldı (!)
Serkan Y.: Ben ekipteki diğer erkeklerden daha şanslıydım, sevgilim Antalya Opera ve Bale’de. Onunla görüşebildik çekimlerin sonrasında.